Oya Kotan | 20.03.2020
Binlerce yıllık tarihinde ‘Ur’, ‘Urhai’, ‘Orhay’, ‘Arach’, ‘Erech’, ‘Edessa’, ‘Kaliruha’, ‘Ruha’, ‘Kal'a Rhomeyta’, ‘Hesna the Romaye’, ‘Kal'at-ül Rum’, ‘Romaion Koyla’, ‘Urhai’, ‘Orhay’ gibi birçok isimle anılan Urfa, son olarak Kurtuluş Savaşı sırasında Fransızlar’a karşı gösterdiği mücadelenin bir sonucu olarak ‘Şanlıurfa’ olarak şanını sürdürür günümüzde. Bir dönem Arami ve Süryanilerin diyarı olan ve günümüzde ‘peygamberler diyarı’ olarak da nitelendirilen kentle ilgili birçok rivayet anlatılır. Bu rivayetlerden birine göre Urfa’nın Nuh Tufanı’ndan önce İdris Peygamber zamanında kurulduğu söylenir. Nuh Tufanı’nda yok olan kentin, tufandan sonra Babil’de hüküm süren Nemrut tarafından kurulan üç şehirden biri olduğu söylenir.
Urfa, tarihinde Asurlar, Akadlar, Sümerler, Babiller, Hititler, Persler, Mekedon Krallığı, Selefkoslar, Osrhoene Krallığı, Abgarlar, Roma İmparatorluğu, Müslüman Araplar, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Numeyiler, Selçuklu Devleti, Haçlı Kontluğu, Zengiler Devri, Eyyubiler, Moğollar, Memluklar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve 1517 yılından sonra Osmanlı İmparatorluğu gibi birçok medeniyetin üzerinde hüküm sürdüğü bir yerleşim yeri olmuş.
Cumhuriyetin ilanına kadar Osmanlı devletinin idaresinde bir sancak olarak kalmış ve sancak beyi tarafından idare edilmiş. Rakka eyaletinin merkezi olan ve saraylar, camiler, medreseler, hamamlar gibi birçok imara sahip olan Urfa, 1865 yılında Halep eyaletinin sancağı olunca, kentin gelişimi sekteye uğramış. Cumhuriyet dönemi öncesinde Urfa, araba yolu, sokakları döşeli, kullanışlı bir su sistemi ile dikkat çeken kent, 1919 yılında önce İngilizler’in, ardından Fransızlar’ın işgali ile karşılaştığında bölge halkının işgalcilere karşı verdiği mücadele sonucunda 11 Nisan 1920’de zafer kazanır. Cumhuriyetin ilanının ardından il haline gelen kente 1984 yılında TBMM’nin kararıyla ‘şanlı’ ünvanı verilirken, Kurtuluş Savaşı’nda oynadığı rolün payesi olarak da 2016 yılında kente ‘İstiklal Madalyası’ verilir.
2012 yılında büyükşehir statüsü kazanan Şanlıurfa, tarıma dayalı sanayi, enerji, turizm ve hayvancılığa dayalı bir ekonomiye sahip. Kent, Türkiye ekonomisine her yıl ortalama 2.2 milyar liralık katkı sağlayan Fırat Irmağı üzerindeki Atatürk Barajı‘nın yaptığı Güneydoğu Anadolu Projesi’nin (GAP) tamamlanmasıyla stratejik önemi daha da artan bir hüviyet kazanmış olacak. GAP projesiyle gelişme gösteren kentte Organize Sanayi Bölgelerinin gelişmesine paralel olarak, gıda, tekstil, kimya gibi farklı sektörleri içeren fabrikalar yoğunlaşmış durumda. Dolayısıyla bu kentin hem demografik yapısını etkilerken, ekonomik faaliyetleri de çeşitlendirmiş durumda.
12 bin yıllık kent
12 bin yıllık geçmişinden getirdiği tarihi ve kültürel eserlerle kadim bir kent yapısı ortaya koyan Urfa, turizm ekonomisi açısından da öne çıkmaya başlamış durumda. Turist sayısının her geçen yıl artığı kenti, yılda 1 milyon yerli ve yabancı turist ziyaret ediyor. Kenti ziyaret edenler için gezilip görülecek çok fazla tarihi eser, doğal ve kültürel miras bulunur. Bunlardan en çok bilineni, bu bölgede doğduğu kabul edilen İbrahim peygamberin Nemrut tarafından ateşe atıldığında düştüğü yerin göle dönüştüğü ‘Halil’ür Rahman’ ve Nemrut'un kızı Zeliha’nın kendini ateşe attığı ve göle dönüşen ‘Aynızeliha’ gölleri, dünyanın her tarafından gelen ziyaretçilerin uğrak yeri. ‘Balıklıgöl’ olarak da bilinen göllerde bulunan balıkların ise kutsal olduğuna inanılıyor. Şanlıurfa turizminin çekim alanı olan 150 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindeki Balıklıgöl, Urfa Kale’sinin önünde yer alıyor. Bölge çevresinde bulunan tarihi eserler ise kentin en çok ziyaretçi çeken yerleri arasında öne çıkıyor.
Göbeklitepe’ye ilgi artıyor…
Şanlıurfa’nın binlerce yıllık medeniyetler tarihinin yansımalarını, bölgedeki çok farklı tarihi eser ve kültürel miras örneklerinden görmek mümkün. Tarihi boyunca önemli bir geçit alanı olarak kullanılan kent, kervanların üzerinden geçtiği ticari yollarıyla da bilinir. Kuşkusuz Şanlıurfa’nın tarihsel birikimini yansıtan birçok eserin yanı sıra son dönemlerde Göbeklitepe’de yapılan arkeolojik kazılar, kente olan ilgiyi katbekat artırmış durumda. M.Ö. 11.000 yıllarında kullanılan ve tarihte bilinen en eski mabedin Göbeklitepe Höyüğü’nde bulunması ile bölge, tüm dünyanın ilgi odağı haline gelmiş durumda. Şehir merkezine 20 kilometre mesafedeki Örüncek Köyü yakınlarında bulunan Göbeklitepe Höyüğü’nde tarihi Cilalı Taş Devri’ne uzanan içerisinde tapınma amaçlı yapılan törensel alanlara ait mimari kalıntılar, boyları 5 metreye uzanan dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yılan, tilki, yaban domuzu gibi yabani hayvan ve bitki figürlerinin yer aldığı tarihi eserler, hayvan heykeli, çakmaktaşından aletler, taştan boncuklar, kaplar bugüne kadar insanlık tarihine dönük yapılmış tüm teorilerin de yeniden yazılması gerektiği anlamı taşıyor. Din ve medeniyet ilişkisini yeniden şekillendiren Göbeklitepe ve çevre bölgelerden çıkarılan tarihi eser ve buluntular, 2015 yılında açılan Şanlıurfa Müzesi'nde sergileniyor. İngiliz yazar David Rohl Legend’in Adem ile Havva`nın cennetten kovulduktan sonra yeryüzünde yaşamaya başladığı yer olarak tanımladığı Göbeklitepe’deki buluntuların ‘Altın Taş Devri’nin izlerini gösterdiği ifade ediliyor.
Kentin tarihi eserleri
Bir kentin birikimin yansıtan en önemli mekanlar müzelerdir. Urfa’nın da öne çıkan müzeleri arasında yer alan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Haleplibahçe Mozaik Müzesi, Edessa Mozaik Müzesi, Şanlıurfa Kurtuluş Müzesi (Mahmud Nedim Konağı), Müslüm Gürses Müzik Müzesi, Şanlıurfa Valiliği-ŞURKAV Geleneksel El Sanatları Müzesi, İbrahim Tatlıses Müzik Müzesi, Hacıbanlar Evi Mutfak Müzesi ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi (Mahmudoğlu Kulesi) kentin kültürel ve tarihi birikimlerini görebileceğimiz yapılar arasında öne çıkıyor.
Şanlıurfa’da antik yerleşim yerleri, camiler, kiliseler, medreseler, hanlar, hamamlar gibi farklı türde tarihi mimari yapılar da günümüze kadar varlığını sürdürmüş. 457 yılında Piskopos Nona tarafından yaptırılan Aziz Yuhannes Kilisesi üzerine 900-1250 yılları arasında yaptırılan Selahaddin Eyyubi Camii, eski bir sinagog iken 435-436'da ölen Piskopos Rabula tarafından St. Stephon Kilisesi'ne dönüştürülen yapının yerine, 1170-1175 yıllarında Nurettin Zengi tarafından inşa edilen Ulucamii, Harran'a 45 km mesafede olan ve Roma Devri’ne ait kalıntılara sahip ören yeri olan Şuayb Antik Şehri, MÖ 855 yılında Asur kralı III. Salmanassar tarafından inşa edilen Saklı Cennet-Halfeti, Bozova ilçesi Yeniköy Mezrası civarında bulunan Roma döneminden kalma İnbaşı Mağaraları, Moğol İstilası sırasında yıkılan tarihi Harran Üniversitesi’nin harabeleri ile tarihi Harran evleri halen bölge tarihine ışık tutan önemli alanlar arasında yer alıyor. Yine Hilvan’ın Kantara Köyü yakınlarında bulunan ve Göbeklitepe ile benzer bir yapı ortaya koyan Nevali Çori antik yerleşme yeri, çanak çömlek öncesi neolitik yerleşmelerinden biri ve beş evreli bir yapı ortaya koyuyor.
Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Şanlıurfa’da geçmişten bugüne gelen birçok han bulunur. Kazaklar Çarşısı’nda bulunan 1562 tarihli Gümrük Hanı (Yetmiş Hanı veya Alaca Han), Pamukçu Pazarı’nın doğusunda bulunan 16’ncı yüzyıl yapımı Mencek Hanı, Dağyanı Köyü’nde Romalılar dönemine ait bir yapının üzerinde bulunan Mehemede Hanı (Mehmet’in Hanı), Demirci Pazarı’nda bulunan ve 16’ncı yüzyıldan kalma Barutçu Hanı, Hacı Kâmil Hanı, Şaban Hanı, Kumluhayat Hanı, Fesadı Hanı, Samsat Kapısı Hanı, Bican Ağa Hanı ve Topçu Hanı bunlar arasında öne çıkanlar. Yine Urfa’da öne çıkan Velibey Hamamı, Arasa Hamamı, Vezir Hamamı, Cıncıklı Hamam, Sultan Hamamı, Serçe Hamamı gibi yapılar, tipik Osmanlı Dönemi hamamlarının yansımaları niteliğinde…
Birecik etrafında su ve doğa turizmi
Turizmde öne çıkan bölgelerden biri de Halfeti. Bölgenin 2000 yılında sular altında kalmasıyla, daha önce cami, kilise, okul, konakların olduğu bölgede dalış turizmi önem kazanmış. Bu yapısıyla bugün dünyanın en önemli dalış merkezi adaylarından biri olarak dikkat çekiyor. Birecik Barajı ile birlikte sular altında kalan eski Halfeti'nin turizm potansiyeli hem su sporları, hem tekne turları, hem de safari şeklinde artış gösterirken, bölgeye gelen turistlerin en fazla ziyaret ettiği tarihi alan, Rum Kale olarak öne çıkıyor.
Kent, doğal faunasıyla da potansiyeli yüksek bir özellik gösteriyor. Kayalık bölgeleri, çöl ve yarı çöl özelliği gösteren alanları ile Ceylan, Çizgili Sırtlan, Fırat Kaplumbağası, Çöl Varanı, Bozkır Keleri, Kelaynak, Sürmeli Kızkuşu, Çizgili İshak Kuşu, Çölkoşarı gibi birçok endemik hayvanın yaşam alanı, bu da doğa turizmine meraklı insanların ilgisini çekiyor.
Geleneksel mimari dokuları
Şehirde geleneksel mimariye, kent merkezinde bulunan Kapalıçarşı etrafında rastlanıyor. Bunun en güzel örneğine ise, Şanlı Urfa Kültür ve Araştırma Vakfı’nın (ŞURKAV) restore ettiği Şurkav Kültür Evi'nde rastlıyoruz. Bunun dışında 1845 yılında Urfalı Şair Sakıp Efendi tarafından yaptırılan ‘Sakıbın Köşkü’ (Sakıp Ağa Köşkü), 1993 yılında Harran Üniversitesi tarafından satın alınarak restore edilen Akçarlar Evi (Harran Üniversitesi Urfa Evi Uygulama Oteli), 19’uncu yüzyılda inşa edilen ‘Küçük Hacı Mustafa Hacıkâmiloğlu Konağı’, ‘Mehmet Bağmancı Evi’, ‘Malatyalı Halil Evi’, ‘Hacı Hafız Ahmet(Balak) Efendi Evi’, ‘Meclis Evi’ (Şahap Bakır Evi-İsa Beden evi), ‘Köy Yatı Mektebi’, ‘Yıldız Sarayı Konukevi’, Harran Evleri gibi Urfa’nın geleneksel mimarlık yapıları görülmeye değer.
Geleneksel sanatlar
Keçecilik, kazzazlık, halı ve kilimcilik, gümüşçülük (telkari), bakırcılık, çulhacılık, kürkçülük, taşçılık, ahşap oymacılığı kentte halk arasında en çok görülen el sanatları ve zanaatları arasında yer alır.
Urfa mutfağı
Medeniyetler şehri Şanlıurfa’nın güçlü olduğu bir alan var ki ona da değinmeden olmaz. Güneydoğu’nun pek çok yerinde zengin bir yemek çeşitliliği olsa da, Urfa, gastronomi alanında çok zengin bir çeşitlilik sunuyor. Kentin yerel lezzetleri arasında Urfa kebabı, patlıcanlı kebap, domatesli kebap, kazan kebabı, borani, tırşik, zingil, külünçe, lahmacun, ağzı açık, ağzı yumuk, semsek, aya köftesi, lebeni, tepsi kebabı, lıklıkı köfte, bostana, çiğ köfte, hırtleşor, döğmeç, söğülme, meyan şerbeti, karlamaç gibi daha birçok yemek ve tatlı çeşidini saymak mümkün.
Son bulgularla insanlığın ata yurdu olarak görülen kent, neredeyse insanlık tarihinde gelmiş geçmiş birçok dini inanışın hüküm sürdüğü, çeşitli din, kültür ve medeniyetlere merkez olma özelliğiyle zengin tarihi birikimi bağrında barındıran bir özellik gösteriyor.
Kaynak
• www.sanliurfa.gov.tr
• sanliurfa.ktb.gov.tr
• www.sanliurfa.bel.tr
• tr.wikipedia.org
• https://muze.gov.tr
• www.kulturportali.gov.tr
• www.karacadag.gov.tr