Yunus Argan | 12.03.2019
Mimar Mehmet Vedat Tek, Türk mimarlık tarihinde Türk kimliğiyle mimari eğitim alan, mimarlık ofisi açan ve mimari eserler oluşturan ilk Türk mimardır. Son Osmanlı Dönemi’nin ve ilk cumhuriyet döneminin tanıklarından biri olan Tek’in hayatı, Osmanlı’ya vezirlik yapmış, aynı zamanda Bağdat’ta valilik görevini yerine getirmiş Giritli Sırrı Paşa ile saray çevresine yakın, şiire ve müziğe gönül vermiş Leyla Hanım’ın dört çocuğundan biri olarak 1873 yılında İstanbul’da başlıyor. Ailesi, saray çevresine olan yakınlığı ile bilinir. Abisi Yusuf Razi Bey İstanbul şehreminiliği, posta telgraf ve bayındırlık nazırlığı yapmış bir inşaat mühendisi. Vedat Tek, elektrik mühendisi kardeşi ve müzisyen kız kardeşiyle birlikte büyümüş. Dolayısıyla içinde olduğu entelektüel ortamın etkisiyle birikimini oluşturmuş bir isim.
Eğitim hayatı
Kuşkusuz saray kültürü almış, sanatsever bir ailede yetişmiş olması onun kişisel gelişimini ve mimari kimliğini de besleyen önemli bir unsur olmuş. O dönemki adı ‘Mekteb-i Sultani’ olan Galatasaray Lisesi’nde iki yıl eğitim aldıktan sonra 1889 yılında Paris’te inşaat mühendisliği okuyan ağabeyi Yusuf Razi’nin yanına gitmiş ve lise eğitimini Ecole Monge’da tamamlamış. Ardından babasının askeri mektepte eğitim görmesi arzusuna karşın, Academie Julien’de resim, Ecole Centrale’de mühendislik eğitimi aldı. Ve sonra katıldığı sınavı kazanarak “Ecole National des Beaux Arts”a seçilmesi, resim ve heykele olan yeteneği, mesleki yaşamının da belirmesi açısından önem taşır. Mimarlık eğitimine Profesör Moyaux’ nun atölyesinde başlayan Vedat Bey, o dönemde sadece Fransızların katılabildiği Prix de Rome yarışmasına Atölye Hocası Moyaux’un Fransız Cumhurbaşkanı’na başvurması neticesinde izin verilir. İki sene Roma’da eski eserler üzerine çalışmalarda bulunur ve 1898 yılında yurda döndükten sonra kendisine Legion d’honeur’ nişanı verilir.
Osmanlı’da yaşayan Hıristiyan azınlıklıkların mimaride ileride olduğu bir dönemde, Sirkeci’de bir mimarlık ofisi açması ve bu alanda gösterdiği çabalar, dönemin ilk Türk mimarlarından biri olarak adım atması, mimarlığın kalfalık olarak görüldüğü önyargılarına karşı elde ettiği ilk zaferdir. Bu önyargıları aşmak onun için kolay değildi. Başlarda hiçbir iş alamayan Vedat Tek’in mimarlık mesleğinde yaptığı ilk çalışma, heykeltıraş arkadaşı İhsan Bey için Üsküdar Paşalimanı’nda hazırladığı bir yalı projesi oldu.
Sarayın mimarı
Tek, bulunduğu dönem içinde sadece mimarlık yapmadı. Elde ettiği birikim onu akademisyenlik kariyeri açısından da önünü açtı. 1899 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’nde sanat tarihi hocalığı yaptı, bir yıl sonra da Şehremini Cemil Topuzlu tarafından kendisine Şehremaneti Hey’et-i Fenniye’de önce mimarlık görevi verildi, ardından ‘Heyet-i Fenniye Reisliği’ne (İmar Müdürlüğü) atandı. Bu görevleri başarıyla sürdüren Tek, 1905 yılında Posta ve Telgraf Nezareti’nin baş mimarı oldu, ardından Sirkeci’de bulunan Posta Telgraf Nezareti binasının yapımı işinin başına getirildi. 1909 yılında inşaatı tamamlanan bina, 16. yüzyıl klasik Osmanlı mimarisi üslubunda süsleme elemanlarının kullanımı ve geçmişe yönelik özellikleriyle, Mimar Vedat’ın mimarlık yaklaşımını özetleyen bir yapı olarak kabul edilir.
1909 yılında baş gösteren 31 Mart ayaklanmasının ardından tahta çıkan V. Mehmed, Vedat Tek’i özellikle Dolmabahçe Sarayı için yeni düzenlemeler ve ilave binaların inşaasıyla görevlendirmek üzere 1909 yılında saray baş mimarı (Sermimar-ı Hazret-i Şehriyari) olarak atadı. Bu görevinden 5 yıl sonra istifa etse de, bu sefer saray yapılarıyla ilgili olan Emlak-i Hakani mimarı olarak çalışmaya başladı.
Vedat Tek, Sultan Reşad’ın ölümü ve Vahdettin’in tahta çıktığı döneme kadar
saray mimarı olduğu süreç içinde Sabit Bey Hanı, Muradiye Hanı ve Mesaret Hanı gibi birçok ticari yapıya da mimar olarak imza attı.
Çankaya’da Gazi Konutuna dokunan eller
Kuruçeşme’deki köşkünü tasarladığı Enver Paşa tarafından 1913-1916 yılları arasında Harbiye Nezareti baş mimarı olarak görevlendirilen Vedat Tek, 1916 yılında kendisine Levazımat-ı Umumiye Dairesi İnşaat Şubesi başmimarlığı görevi verildi. Kurtuluş Savaşı’nın ardından Mustafa Kemal Atatürk’ün çağrısı üzerine, kurulan cumhuriyete hizmet etmek için Ankara’ya gitti ve burada önce Çankaya’da bulunan bağ evini Gazi Konutu’na dönüştürdü. Sonrasında Cumhuriyet Halk Fırkası için II. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Centro Genel Merkezi ve Kültür Bakanlığı olarak kullanılacak mahfilin tasarımını hayata geçirdi.
Vedat Tek, İstanbul’a döndükten sonra ilk olarak 1928 yılında Teşvikiye’de kendisi için bir apartman inşa eder. Ardından ağırlıklı olarak Maçka-Teşvikiye-Nişantaşı bölgesinde birçok apartman projesini hayata geçirdi. Her ne kadar Nişantaşı bölgesinde apartmanlar inşa etse de, gelenek ve göreneklerin en iyi yaşam alanı bulduğu, zamana karşı direnemeyen konak kültürünün sonlanmasından da hicap duymuş. I. Ulusal Mimarlık Dönemi’nin de temsilcilerinden biri olan Vedat Tek, 27 yıl süresince çeşitli aralıklarla Sanayi-i Nefise Mektebi’nde akademisyenlik görevlerinde bulundu ve mimarlık eğitiminde Batılı yaklaşımların öne çıktığı bir dönemde öğrencilerine kaynağını Anadolu’dan da alan kendi mimarlık pratiğini aşıladı. Tek, bu yaklaşımını kendisiyle yapılan bir röportajında “Atalarımız yaptıkları mimarlık yapılarının sağlamlığına ve özel olmasına önem verirlerdi. Bu tür yapı, ulusun içinden yetişme mimarların, yapı ustalarının birbirinin ardı sıra dedikleri kural ve usullere göre yapıldıklarından her tür yapıya özgü kusursuz bir mimarlık yaratılmıştır. Ulusal mimarlık beğenilmemeye ve Türk Sanatları hor görülmeye başlandıkça ulusal sanat son bulmuştur” şeklinde özetliyor.
Mimarlık yaklaşımı
İlk mimari uygulamasını Kastamonu Hükümet Konağı’nda yapan mimar, yaşamı boyunca Ankara ve İstanbul başta olmak üzere İzmir, Bursa, İzmit gibi birçok şehirde bugün hala bir şaheser olarak duran mimari eserlerin müellifi olarak öne çıkıyor. “Mektepli mimarların pîri” diye anılan Vedat Tek; Moda İskelesi, Sirkeci Merkez Postanesi, Dolmabahçe Sarayı müştemilatı, Cemil Topuzlu Köşkü, Yayla Apartmanı, Akaretler Millî Emlak dükkanları, Teşvikiye Güneş Apartmanı,Nişantaşı Vedat Tek Evi (Yekta Restoran), Sultanahmet Tapu Kadastro Müdürlüğü, Sirkeci Liman Hanı (Mesadet Hanı), Fatih Teyyare Şehitleri Anıtı, İzmit Saat Kulesi, Kastamonu Hükümet Konağı, gibi eserleri özelinde zarif, sade, güçlü, gözalıcı, görkemli ve estetik binaların arkasındaki isim olarak nitelendiriliyor.
Mimarlık mesleği formasyonu her ne kadar yurtdışında şekillenmiş olsa da, Vedat Tek’in mimarlığının kendine has olması önemli bir özelliği olarak kabul edilir. Avrupa’da geçirdiği dokuz yıllık eğitim hayatı süresince kendisinde Avrupai esintileri de içeren bir mimarlık üslubu oluşmuş olsa da, İtalyan ve Fransız mimarların ve Batı mimarlığının aksine, Osmanlı, Selçuklu mimarisini temel alan ve Türk mimarisini öne çıkaran bir yaklaşım tarzı benimser. Bunu da iç mekanlarda kullanılan çiniciliği, çok önem verdiği dış cephelerde kullanılmasını sağlayarak pekiştirdi.
Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet mimarlığının harmanı
Vedat Tek, yaşadığı dönem mimarları Kemalettin Bey, Muzaffer Bey, Arif Hikmet Koyunoğlu, Alexander Valaury, Guilio Mongeri ile birlikte, Osmanlı’nın son yıllarından Cumhuriyetin ilk yıllarına dek etkisini gösteren; kubbe, saçak gibi mimari öğelerin okul ve diğer kamu yapılarında da kullanıldığı; sivri kemerler, geometrik hatlar ve çini gibi sanatsal çizgilere yer verilen; Selçuklu ve Klasik Osmanlı mimarisi ile modern Türk mimari yaklaşımlarının harmanlandığı bir mimarlık akımı olan I. Ulusal Mimarlık akımının temsilcilerinden biri olarak bilinir. Herşeyden önce kendi tarzını yaratma gayreti içinde olan Vedat Tek için bu yaklaşım, kendi deyimiyle; “Ben, eserlerimde modern Türk mimarisini tercih ederim. Bunu Selçuk üslubu ile karıştırmamak lazım. İyi mimar yetiştikçe, tecrübesi arttıkça, gitgide sadeliğe meyletmeye başlar. Ancak sadeliğin bir haddi var... Bu temiz sadeliği, kübizm denen karmakarışık, abuk sabuk sadelikten ayırt edince ortada mesele kalmaz” şeklindedir.
Dönemin en önemli Türk mimarlarından biri olan ve mimarlık eğitimin Berlin’de alan mimar Kemaleddin Bey’in 1927’de ölümünden sonra Ankara’da yoğunlaşan hızlı yapılaşmada Avrupalı mimarların izleri görülür. O dönemde Türk-İslam ve Türk-Osmanlı seçici mimarlığını öne çıkardığı savunulan Vedat Tek, kübik mimarlığın güç kazandığı bir dönemde akademide ağırlık kazanan yabancı kökenli hocalarla çıkan fikir ayrılıkları sonucunda Avrupa-Lâtin seçici mimarlığını savunan Guilio Mongeri ile atölyelerinin kapatılmasıyla istifa eder. Bu yaklaşım I. Ulusal Mimarlık döneminin de sonu olarak görülür.
Cephelerin statik sağlamlığına ve ön yüz düzenlemelerinde dengeli bir görünüme önem verdi. Dışarı taşan cumbaları cephede bir hareketlilik unsuru olarak kullandı. Ahşap, çelik ve betonarmeyi çatılarda örtü olarak kullanırken; üzerindeki çinilerle Osmanlı mimarisine göndermede bulunan, aynı zamanda Avrupai tarzdaki Sirkeci Büyük Postane Binası ile Tapu Kadastro Binası ve Kastamonu Hükümet Konağı projelerinde çatıda kullandığı kubbe örtü, estetiği vurgulama arzusunun bir göstergesidir.
Yerel, aynı zamanda evrensel mimarlık izleri
Evrensel değerlere önem veren Tek, mimarlık yaklaşımını da bu eksene dayandırıyor ve mimarın hayatındaki tüm becerilerini eserine yansıtması gerektiğine inanır. Mimari yapılarda işlevciliğe dikkat çekiyor ve biçimdeki dışavurumculuğun ancak iç tasarımın doğal bir sonucu olması gerektiği fikrini savunur. İç mekanda malzeme teknolojisi ve tekniklerin konfora, sağlığa ve mahremiyete önem kazandırdığı Batı eksenli gelişen mimariye ek olarak Vedat Tek, aile, hizmetli ve misafir yaşam alanları ayrımlarını dikkate alan mimari projelere önem vermiş.
Dönemin mimari çizgisine aykırı bir anlayış benimseyen Vedat Tek, mesleki yaşamı süresince kent ekseninde gelişen yapılaşma meselelerini kamu yararı perspektifi ile ele almış; yolların, kaldırımların, deniz kenarlarının toplumu gözeten bir şehircilik anlayışıyla ele alınmasını savundu.
Vedat Tek, dönemin saraya yakın ailelerinden biri olmanın avantajlarını yaşamış olabilir. Ancak genç yaşından itibaren mimari alanındaki tanınırlığı ve başarısı, bu alandaki yeteneğinden bağımsız olarak değerlendirilemez ve modern Türk mimarlığının önemli bir temsilcisi olduğu gerçeğini değiştirmez. Cumhuriyetin kurulmasının ardından çağdaş düzeyde bir atılım içine girilen mimarlık alanında, Mimar Kemalettin ile birlikte ‘Birinci Ulusal Mimarlık’ akımının savunucusu olarak görülen Vedat Tek, yabancı mimarların etkisinde bir mimarlığa geçişe neden olmakla itham edilmekten kendini kurtaramadı. Ancak tüm bunlara karşın, Kemalettin ve Arif Hikmet Bey ile birlikte Türk mimarlığını öne çıkarmış ve bunu tanıtmayı başarmış kişiler olarak da kabul görüyor. Tek, mesleki yaşamında apartman, villa, yalı, köşk, konak, yazlık, gazino, iskele, han, hamam, mezar, müze, postane, cami, dükkan, anıt gibi çok sayıda tanınmış eser bıraktı. Kuşkusuz bu eserler, yapıldığı dönemde yeterince anlaşılmasa da, bugün mimarlık otoriteleri tarafından barındırdıkları üslupla Vedat Tek mimarlığına referans olarak özgün birer yapıt olarak kabul ediliyor.
Tek, 1942’de vefat ettiğinde, arkasında birçok mimari eserin yanı sıra içinde evrensel değerleri de barındıran Anadolu tandanslı, yerel ve her şeyden önce toplumsallığı içeren bir mimarlık anlayışının da temsilcisi sıfatıyla Türk mimarlık tarihinde izler bıraktı.
Vedat Tek Mimari Eserleri
Kaynak
www.mimardernegi.com
https://tr.wikipedia.org
http://istanbul-2010.tr.gg
www.csb.gov.tr
www.kulturportali.gov.tr
www.yapi.com.tr
www.kolektomani.com
earsiv.sehir.edu.tr
v3.arkitera.com