Ankara Sergi Evi’nin hüzün dolu mimarı… Şevki Balmumcu
Ankara Sergi Evi’nin hüzün dolu mimarı… Şevki Balmumcu
Ankara Sergi Evi’nin hüzün dolu mimarı… Şevki Balmumcu
Opera binası
Ankara Sergi Evi’nin hüzün dolu mimarı… Şevki Balmumcu
Sergievi
Ankara Sergi Evi’nin hüzün dolu mimarı… Şevki Balmumcu
Sergievi
Ankara Sergi Evi’nin hüzün dolu mimarı… Şevki Balmumcu
Sergievi

Ankara Sergi Evi’nin hüzün dolu mimarı… Şevki Balmumcu

Oya Kotan | 2.01.2020

Yeni bir ‘portre mimar’ bölümünü Cumhuriyet döneminin ilk modernist mimarlarından Şevki Balmumcu’ya ayırdık. Ekonomik koşulları iyi, varlıklı ve elit bir ailede başlayan fakat sonu hazin biten bir yaşam öyküsüne sahip Balmumcu. Hikayesi 1905 yılının nisan ayında İstanbul Beykoz’da başlıyor. Mustafa Kemal'in telgrafçıları arasında yer alan babası Telgrafçı Eşref Balmumcu’nun mesleğinden ötürü, çocukluğu Beykoz, Çanakkale, Konya, Kütahya'da geçiyor. İlk ve orta öğreniminin ardından mimarlık eğitimi almak için bugün ‘Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ adını alan dönemin ünlü sanat okulu olan ülkenin tek mimarlık okulu Sanayi-i Nefise Mektebi’ne (Güzel Sanatlar Akademisi) kaydoluyor. 1928 yılında Mimarlık Bölümü’ndeki eğitimini tamamlar tamamlamaz mimari projeler üretmeye başlıyor. 1928 ile 1930 yılları arasında Yalova Kaplıcası’nın onarımında ve 1930-1932 yılları arasında Seyr-i Sefain Umum Müdürlüğü’nde kontrol mimarı olarak görev yapıyor. Bu süre içinde aralarında Türk Hava Kurumu için ‘Türk Tayyare Cemiyeti’ ve Cumhuriyet tarihinin ilk modern sinema, tiyatro, konser salonları arasında yer alan ‘Bursa Sinema ve Tiyatro Binası’ projesi olmak üzere birçok yapıda görev üstleniyor. Sonraki yıllarda da kültür ve sanat yapıları Balmumcu’nun mesleki yaşamına damga vuran mimarlık çalışmaları olarak devam ediyor.  

Önce Elazığ’da bir ‘Sinema ve Büro Binası’ proje yarışması için hazırladığı tasarım birinci olur, ardından 1933 yılında Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti’nin Ankara için yapılacak ve Türkiye mimarlık tarihinde önemli bir yere sahip olan ‘Ankara Sergi Evi’ne yönelik açtığı uluslararası proje yarışmasına girer.  Türkiye’nin kendi kaynaklarıyla ulaştığı gelişmelerin topluma gösterilmesi ve böylece yönetimin modernleşme hedefinin toplumun yaygın kesimlerince paylaşılması amacıyla tasarlanan proje, İtalyan mimar Paolo Vietti Violi’nin projesiyle birlikte 10’u yabancı mimarın hazırladığı toplam 26 proje içinde birinci olarak seçilir. Hatta dönemin önemli mimarlardan biri olan Sedad Hakkı da yarışmaya katılmıştır ve onun da projesi yarışmada ikinci olur.  

Yarışmaların başarılı mimarı 

Balmumcu, girdiği birçok mimari proje yarışmalarında etkileyici çalışmalara imza atar ve birçok yarışmayı da kazanır. 1933-1935 yılları arasında ‘Tokat Atatürk Anıtı Kaidesi’ ve ‘Terzili Kaplıcası Oteli Proje Yarışması’nda, 1935-1936 yıllarında Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ‘Ankara Kapalı Havuz, Sinema ve Büro Binası Proje Yarışması’nda, 1936-1937 yıllarında ‘İstanbul Yolcu Salonu Binası Proje Yarışması’nda birincilik; ‘Samsun Halkevi Proje Yarışması’nda ikincilik kazanır. Tüm bunlar içinde Balmumcu için mesleki yaşamındaki en önemli dönüm noktası sayılabilecek ‘Ankara Sergi Evi’ne yönelik yapılan yarışmayı kazanması, Türk mimarlığı adına büyük bir onur olur. Dönemin gazeteleri Balmumcu’nun bu başarısına genişçe yer ayırır. Hatta, Falih Rıfkı, Maruf Önal gibi döneminin önde gelen şahsiyetleri de ortaya çıkan tasarıma övgüler yağdırmış ve proje, devrimin başarısının Türk mimarları tarafından uluslararası arenada ispatı şeklinde değerlendirilmiş. 

Ankara Sergi Evi’nin ‘Opera Sahnesi’ne dönüşümü

1930’larda Türk mimarlarının büyük bir bölümü yaşadıkları çağa uygun, uluslararası üslup doğrultusunda bir mimarlık anlayışı benimsemektedir. Şevki Balmumcu da ülkemizin ilk modernist mimarlarından biri olarak öne çıkar. Balmumcu’nun 1933 yılında ödül kazandığı Ankara Sergi Evi projesi de çağdaş ve ilerici yönüyle kübizme ve betonarmeye dayalı yeni Batıcılık örnekleri arasında gösterilir.  1930’lu yılların Bauhaus akımından etkilenen ‘akılcı-işlevci’ olarak nitelendirilen mimarlık eğiliminin başarılı temsilcilerinden biri olan Balmumcu’nun tasarladığı ve 1933-1934 yıllarında inşa edilen ‘Ankara Sergi Evi’, mimarlık tarihimizde özgün haliyle Sovyet yapısalcılığı veya neo-plastisizm stillerinde başarılı bir uygulama olarak değerlendirilir. Farklı sergileme işlevlerine sahip olan uzun, yatay bir ana kütleyle bunu dik kesen daha yüksek bir ikinci kütle ve kuleden oluşan yapı içinde bürolar, sinema ve 100 kişilik bir de lokanta salonu yer alır. 1930’ların biçimsel özelliklerini yansıtan, aynı zamanda modern mimarlık ilkeleriyle biçimlenen yapı; sanayi, tarım ve sanat gibi alanlardaki atılımları sergilemesi açısından da gelişen yeni Türkiye’nin simgesi olarak nitelendirilir. Balmumcu, yapının inşasından, 1935 yılındaki bitimine kadar projenin başında kontrol mimarı olarak görev yapar. Ankara Sergi Evi, faaliyette olduğu süre boyunca Cumhuriyetin kalkınma hamlelerini yansıtan sergilere ev sahipliği yapar ve Atatürk’ün ilerici düşüncelerinin tezahür ettiği sanatsal sergilerin yansıdığı bir mekan olur. 

Fotoğraflarda, kartpostallarda ve cumhuriyet posterlerinde, La Turquie Kemaliste’in sayfalarında sık sık Cumhuriyetin simgelerinden biri olarak kullanılan Ankara Sergi Evi; büyük ölçekli fotoğraflar, duvar ilanları, grafikler, tipografi ve fotomontaj gibi modern sergi tekniklerinin de kullanıldığı Türkiye’nin beş yıllık sanayi planını kutlayan büyük bir sergiye de ev sahipliği yapar. 

Ancak Balmumcu’nun hayata geçirdiği Ankara Sergi Evi’nin simge değeri çok üzün sürmez. 12 yıl sonra Başkent’in tiyatro salonuna olan ihtiyacından yola çıkılarak, Ankara’ya çağdaş bir opera binası kazandırılmak üzere dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından Ankara’da kurulu mimarlık bürosunun başında bulunan Paul Bonantz’a bir teklif yapılır. Yer olarak da Balmumcu’nun hayata geçirdiği Ulus’taki Ankara Sergi Evi adres gösterilir. İkinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın destekleyici ve yönlendiricilerinden biri olan Alman mimar Paul Bonantz tarafından yapı, opera binasına dönüştürülmek üzere yeniden işlevlendirilir.  Ankara Sergi Evi, 2 Nisan 1948 tarihinde Bonantz tarafından savunduğu üsluba uygun olarak revakları ve süslemeleriyle ‘Büyük Tiyatro Binası’ olarak modernist çizgilerin dışında Osmanlı motifleriyle bezeli yeni bir mimari kimliğe bürünür. 2 Nisan 1948 tarihinde Ankara’nın Ulus semtinde büyük bir protokolün katılımıyla açılışı yapılır. Artık ‘Sergi Evi’ yoktur. İşlevsel ve biçimsel bir dönüşüme uğrayan yapı, artık Başkent’in ilk ve tek opera evi niteliğini kazanan ‘Ankara Devlet Operası Binası’ olarak bugüne değin hizmet verecektir. 

Cumhuriyet döneminin en önemli 20 binası arasında 

Kuşkusuz Ankara Sergi Evi, opera binasına dönüşmüş olsa da, mimarlık tarihinde Cumhuriyetin en önemli mimarlık eserlerinden biri olarak kabul görür.  Mimarlık Dergisi’nin 311’inci sayısında Ali Cengizkan'ın editörlüğünü üstlendiği ‘Mimarlık Geçmişini Arıyor’ adlı dosyada, Balmumcu’nun gerçekleştirdiği bu eser, Cumhuriyet döneminin en önemli 20 binası arasında yer alır.  

Tüm itirazlara rağmen Ankara Sergi Evi’nin Balmumcu’nun ele aldığı biçimin dışına çıkarılmış olması, mimar için hayal kırıklığıdır ve bu onun mesleki yaşamına da etki eder. Müellifi olduğu yapı ile ilgili kendisinden bağımsız karar verilmiş olmasından büyük üzüntü duyar. Balmumcu’nun sonraki dönemlerde mimarlık projesi üretmekten uzaklaşmasında da bu hadisenin etkisi olduğu söylenir. Prof. Maruf Önal, Balmumcu’nun ölümünden sonra yazdığı bir makalede, yapıyı çağının gerisine götüren bu dönüşümün onu derinden yaraladığını ve etkilediğini belirtir.

Çileli bir yaşam 

Şevki Balmumcu, 1941 yılında Tekel Genel Müdürlüğü’nde inşaat büro şefi olarak çalışmaya başlar ve 1958 yılına kadar bu kurumda mesleğini sürdürür. Sonrasında Tekel’den ayrılır. İstanbul’da başlayan sonra Ankara’ya uzanan mesleki yaşamında yaşadığı talihsizlik, onu Başkent’ten de uzaklaştırır. Balmumcu’nun 1958’den sonra bağımsız bir şekilde mimarlık yapmaya çalışır. Ancak yeterli iş alamadığı için ekonomik olarak büyük zorluklar yaşar. Mesleğinin başında ürettiği birçok projede birincilikle takdir edilen Balmumcu, sonraki süreçte, iş alamadığı için kayda değer çalışmaları da olmaz. 

Balmumcu’nun son yılları

Hayatında yaşadığı yokluk, açlık, yalnızlık, umutsuzluk onun ruh sağlığını derinden etkiler. Bir süre akıl sağlığı kliniğinde kalır. Prof. Önal, yazdığı makalede, “Ülkemizin ünlü ama çileli mimarlarından birini yitirdik” diyerek neredeyse bir cümleyle özetler onun 77 yıllık yaşamını ve ekler: “Ölümlerin en acı yanı, yararlı bilgi ve deneyimler taşıyan kişilerin, birikimlerini yaşadıkları çevreye yansıtamadan yok olmalarıdır”… 

Şevki Balmumcu, 77 yıllık yaşamında ilkeli ve ahlaklı bir duruş ortaya koymuş bir isimdir. Ne varki, bayağılık ve ilkesizliklerle uyum sağlayamadığı için, kurumlarca dışlanır ve kimsesizliğe itilir. Bu onu iyice yalnızlaştırır. Uyumsuzluğunun bedelini ise vefat ettiği 20 Nisan 1982 tarihine kadar işsiz, yoksul ve akıl sağlığı bozulmuş biri olarak öder. Önal, yazısında “Uzun soğuk kış gecelerinde İstanbul sokaklarında sabaha kavuşmak için yalnız başına üşüyerek dolaştığı çok oldu” şeklinde yazar.

Her ne olursa olsun Balmumcu, ulusal ve uluslararası proje yarışmalarında üstün başarılar göstererek Türkiye mimarlık tarihine adını yazdırmayı başarmış bir isim. Biz de kısaca özetlediğimiz bu yazıyla Şevki Balmumcu’yu hatırlıyor, gündelik yaşama tutunamayan, fakat erdemli kişiliği ve onurlu duruşu önünde saygıyla eğiliyoruz… 

Kaynak

http://www.doganhasol.net

http://dergi.mo.org.tr

http://www.hurriyet.com.tr

https://www.nkfu.com

http://www.arkitera.com

https://www.evrensel.net

https://salutatorium.com

https://tamsanat.net

test